Bilen Söylemez - Söyleyen Bilmez

Abdülhakim Arvasi hazretlerinden :
“Allahü teâlâ sırrını eminine verir. Bilen söylemez, söyleyen bilmez.”
Bilen Söylemez - Söyleyen Bilmez
Bilen söylemez söyleyen bilmez dedi bilenler.
Bilenler niye söylemez, söyleyen neyi bilmez.
Bilen bildiğini söylemez, buna sebep ne ola ki.
Söyleyenin bilmediği gerçeği, acep o ne ola ki.

Çok konuşur dini, siyaseti, hayatı kendince bilendir.
O bildikleriyle bakın, bu böyle diye ahkam kesendir.
Dinlemeye tahammülde etmez, biranda köpürendir.
Kimse bilmezde, kendisi bilenlerin fevkinde bilendir.

Hasılı putlarını kıramayanlara derler, söyleyen bilmez.
Ne söylerse söylesin, bir hayal vehim, gerçeği bilmez.
Gerçek bilinmeyince, kıyaslarıda zanlarına göre olur.
Böyle oluncada, söyleyen bilmez bilmediğinide bilmez.
İ
Bu bir tezat gibi görünsede, bunun tezat neresinde.
Bilmeyen dururken, bileni suçlamak kimin haddine.
Bilmeyen çok konuşurken, o gürültü duyulmayacak.
Bilenin susmasında ki sessizlik, sorun yaratıyor diye.

Gördüğünde yanılmayan bunu söylemiyorsa, haklı değil mi?
Görünen gerçeklerse, gerçeğin tabiri insanlara acı değil mi?
En-nihayet gerçekler acıdır, insanlarda tatlı şeyleri severler.
Hayallerde çok cazip, o hayallere bırakışında haklı değil mi?

Anlayanın anlattığı, duyanın duymasıyla sınırlıysa.
Anlatılanda fark etmez, karşının anlayışı kısıtlıysa.
İnsanların konuşarak anlaşırlar! bu şehir efsanesi.
İnsanlar doğruları sevmez, kulaklarını kapattıysa.

Yorumlar

Yorum Gönder